Kayseri Bediüzzaman Sergisine Yoğun İlgi

30.05.2016


Kayseri’de Bediüzzaman Sergisi’nde Said Nursi’ye ait olan eşyalar, el yazma Risaleler ile hayatından kesitleri gösteren fotoğraflar sergilendi. Gevher Nesibe Müzesi’nde açılışı yapılan sergiden önce, açılış konuşmaları gerçekleştirildi. Sergiye, Bediüzzaman’ın hayattaki talebelerinden Abdullah Yeğin ve Gültekin Sarıgül’ün yanısıra Kocasinan Belediye Başkanı Ahmet Çolakbayrakdar, Melikgazi Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç, Talas Belediye Başkanı Mustafa Palancıoğlu, İl Müftüsü Şahin Güven, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı, İl Milli Eğitim Müdürü Bilal Yılmaz ve AK Parti Isparta Milletvekili Said Yüce katıldı. Kayseri ve çevre illerden birçok ziyaretçi de açılışta hazır bulundular. Açılış konuşmasını yapan Seyyid Burhaneddin İlim Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Ahmet Duran Taşbaş, “Vatan gemisinin mensupları olarak İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin yardımlarıyla biz de Kayseri’den Seyyid Burhaneddin İlim Vakfı olarak böyle bir organizasyona ortak olduk. Bir araya gelmemizin esas maksadı Bediüzzaman Hazretleri’nin hayat tarzına göz atmaktır.” dedi. Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Veli Böke ise, “Bu program bir salih insanın, bir velinin tanınması mahiyetindeki bir programdır. Şüphesiz Allah’ın rahmeti buraya yağıyor. İnşallah biz de bu rahmetten istifade ederiz. Bu büyükler hiçbir zaman unutulmaz. Ama onlara zulmedenlerin adı hiçbir zaman anılmıyor. Salihler her zaman için kalbimizde yaşıyor olacaktır.” ifadelerini kullandı. Kayseri Müftüsü Doç. Dr. Şahin Güven’in Said Nursi’nin asrın ilmine katkılarını anlattığı konuşmasının ardından, AK Parti Isparta Milletvekili Said Yüce de bir konuşma yaptı.  Konuşmasında şu hususlara dikkat çekti: “Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı ile başlayan Kastamonu, Emirdağı sürgünlerini anlatan gerçekten önemli bir sergi. Bu sergiyi şu ana kadar 20 ayrı ilimizde açtık. Her bir ilimizde yaklaşık birer hafta açık kalan bu sergiyi toplamda 400 bin kişi ziyaret etti. Gerçekten gözyaşlarıyla ziyaret ettiler.” Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdullah Yeğin ağabey ise, Said Nursi’nin hayatının değil, eserlerinin takip edilmesi gerektiğini dile getirdi. Yeğin, konuşmasını şöyle tamamladı: “Üstadımız derdi ki ‘Bu zaman şahıs zamanı değil, şahsiyet zamanı değil. Bu zaman şahsı manevi zamanı.’ Şahıslar takip edilmez. Elhamdülillah Cumhuriyet kurulalı, Risale-i Nur vazifesini yapmaya ahdetmiş Üstadımız, bütün zorluklara göğüs gererek. İşte okuyorsunuz hayatını. Bana bağlanmayın derdi Üstad. Üstad bana bağlanmayın, Risale-i Nur’a bağlanın derdi. Yani demek istiyor ki; şahıslar yanılabilir, onun için program yapıp Risale-i Nur etrafında istişarede buluşursak işte o zaman Üstadımızın dediği gibi, İslam’ın sadası en yüksek mertebede yankılanacak.” Abdullah Yeğin ağabey Risale-i Nur’dan şu kısımları okudu:

“Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir.” (Lemalar, s. 160)

“İhlası kıran ikinci mani: Hubb-u câhtan gelen şöhretperestlik saikasıyla ve şan ü şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak ve nefs-i emmareye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi “şirk-i hafî” tabir edilen riyakârlığa, hodfüruşluğa kapı açar, ihlası zedeler.” (Lemalar, s. 165)

Bediüzzaman’ın talebelerinden Av. Gültekin Sarıgül ağabey ise, Avukat Bekir Berk ağabeyden sonra mahkemelerde avukatlık yapmanın kendisine nasip olduğunu, bu hizmetin ne kadar zorlu safhalardan geçtiğini ve kendisinin de hapis yattığını ifade etti. Konuşmaların ardından katılımcılara plaket takdimi yapıldı ve el yazması Risale-i Nurlar ve Bediüzzaman’ın hayatından kesitlerin gösterime açıldığı sergi gezildi. Sergi, 6 Nisan 2016 tarihine kadar 10:00 – 17:00 saatleri arası GEVHER NESİBE MÜZESİ’nde açık kalacak.

Isparta Milletvekili Said Yüce’nin konuşması şöyle:  Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin pek muhterem talebeleri, değerli misafirler, kıymetli basın mensupları değerli hanımefendiler, beyefendiler! Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı ve Risale-i Nurların telif ve neşir yıllarının anlatıldığı, Birinci Said dönemi ile başlayan Barla, Kastamonu Emirdağ yılları ve Nur’a uçan pervaneler ile devam eden sergilerimizin bir yenisini bugün Kayseri’de açmaktayız. Risale-i Nur’un hikâyesi, sadece bir kitabın veya sadece bir müellifin hikâyesi değildir. O, içinde nice destanlar barındıran bir büyük davanın adıdır. Barla’dan itibaren, Risale-i Nur’un telifiyle başlayan dönemde, Bediüzzaman, her ne kadar o günün yönetimince halktan tamamıyla tecrit edilmek istenmişse de, onun etrafında bir kahramanlar topluluğu her zaman var olagelmiştir. Risale-i Nur Müellifi, kaderini onlarla paylaşmış, çilesini onlarla beraber çekmiş, gelecek nesillerin dünya ve âhiretlerini aydınlatacak bir iman dâvâsını onlarla birlikte inşa etmiştir.

Türkiye, İslam alemi ve tüm insanlığın bugün yaşadığı terör dahil her türlü sosyal, ekonomik ve siyasi problemin teşhisinde bulunan, bugünlerden çok önce, böyle bir geleceğe insanların dikkatlerini çekmeye çalışan bir büyük mütefekkirin sesi yankılanıyordu ülkemizde. “Dünya büyük bir manevî buhran geçiriyor” diyordu bu ses. Ve buhranın kaynağına işaret ediyor, çözümünü gösteriyordu: “Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı?

Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.” Bu ses, bir insan ömrü içinde çağların inkılâplarına şahit olmuş ve bu büyük hadiseler içinde çekmediği çile kalmamış bir İslâm âlimine, Bediüzzaman Said Nursî’ye ait idi. Bediüzzaman, insanlığın, İslam dünyasının ve Anadolu’nun kurtuluşu için çok önemli formüller geliştirdi. Bu formüllerin en önemli ve kapsamlı olanı, Medresetü’z-Zehrâ ideali idi. Doğu vilâyetlerinde din ve fen ilimlerinin beraberce okutulacağı ve Türkçe ile beraber Arapça ve Kürtçenin de konuşulabileceği bir üniversite anlamını taşıyan bu proje, hem bu milletin fertlerini birbirine en sıcak duygularla kaynaştıracak, hem de yeni yetişen nesilleri yıkıcı ve bölücü cereyanlara karşı sağlam bir yapıya kavuşturacak bir formül içeriyordu. Eğer bundan bir asır önce ortaya atıldığı zaman derhal bu projenin uygulamasına geçilip de hiç değilse üç tane Doğu vilâyetinde bu mânâda birer üniversite açılmış olsaydı, bu üniversitelerin vücuda getireceği ilim, irfan ve kardeşlik ortamında, hiç şüphesiz, ülkemiz bugünkünden çok farklı bir yerde olurdu. En azından, bugün bizi kara kara düşündüren problemlerin pek çoğu, nice zaman önce tarihe karışmış bulunurdu. Medresetü’z-Zehrâ projesi, onun ilk olarak ortaya attığı şekilde değilse de, daha yaygın bir şekilde, bugün Risale-i Nur olarak yaşanmaktadır. Bunun en açık delili, Risale-i Nur okuyan kitleler arasında tahripçi ve bölücü akımların hiçbir zaman kendisine yer bulamamış olması ve Risale-i Nur talebelerinin bulundukları yerlerde bu tür akımlara karşı aşılmaz bir set oluşturmasıdır. Ayrıca Bediüzzaman daha rahat ve huzurlu bir hayat sürmek için Mekke’ye gitmek isteyen bir talebesine “Kardeşim ben Mekke’de olsam buraya gelirdim. Alem-i İslam’ın kapısı, kilidi Türkiye’dir” demiş her türlü eziyete katlanarak  ülkesini terketmemiştir. Talebelerine verdiği bütün nasihatlerinde “asla intikam duygusu beslememelerini” öğütlemiştir.

Ve devletle dinî cemaatlerin sınırlarını çok belirgin bir şekilde belirleyerek, “Bu zamanda İman ve Kur’an hizmeti hiçbir dünyevî, maddî, manevî, siyasî hatta uhrevî maksada alet edilemez” diyerek, devlet idarecilerine her zaman dua etmiş ve asayişin temini için azami dikkat göstermiştir. Geleceğe hep ümitle bakmış “Şu istikbal inkilabatı içinde en yüksek gür sada İslamın sadası olacaktır” diyerek, ümmeti diri tutmuştur. Bugün ise, onun verdiği haberlerin gerçekleştiği bir zamandayız. Yırtılacak dediği müstebidane perdeler yırtılmış, esaret altındaki İslâm ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmış, “Kur’ân’ı Müslümanların elinden almalıyız” diyen İngiliz devlet adamının kütüphanesinde Bediüzzaman’ın eserleri okunur olmuştur. Eserleri 55 dünya diline çevrilmiştir. Böyle bir zamanda, içimizde nifak tohumlarını yeşertmeye çalışanlara karşı, Bediüzzaman’ın teşhis ve tekliflerine karşı duyarsız kalmanın mazereti olamaz. Yüce Allah, onu bu dâvâsında yalnız bırakmadı. En çaresiz günlerinde iken, onun imdadına sadakat timsali insanları gönderdi. Şansız, şöhretsiz, sıradan kimselerdi bunlar. Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur adı verilen bu benzersiz eserleri bir bir yazdıkça, onun etrafında kümelenen insanlar da bu eserleri yaymak için hayatlarıyla nice destanlar yazdılar.

Bu vesileyle buradan “Nur” ve “Gül Fabrikası”nın kalemleriyle destanlar yazan kahramanlarını, fedakar “mübarekler heyetini”, cesaretleriyle eşsiz hizmetler gören “Nur Postacılarını”, bu muhteşem Kur’an hakikatlerini  muhtaçlara ulaştırmada eşlerine cansiperane yardım eden Ümmühan hanımı, Zehra anneyi ve daha nice isimsiz şefkat kahramanlarını, dönemin amansız baskı ve takiplerine karşı sıkı sıkıya kapatılmış perdelerin ardında mum ışığında sabahlara kadar Risale-i Nurları yazan Sav köyünün ve diğer köylerin gelinlerini, genç kızlarını, yaşlılarını gençlerini hatta çocuklarını, Barla sıddıklarını, Isparta kahramanlarını, iman ve Kur’an hizmeti uğrunda şehid olmuş merhum Binbaşı Asım Bey’i, Hafız Ali’yi, Hasan Feyzi’yi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Barla’da başlayan macera, Isparta’da, Eskişehir’de, Kastamonu’da, Denizli’de, Afyon’da, Emirdağ’da devam etti. Bu dönemlerin hepsi de ya hapis yahut hapisten beter bir sürgün hayatı demekti. İnsanlığın en temel problemlerine çözüm getiren ve okuyucuya ebedî bir hayatın hazlarını yaşatan eserler bu şartlar altında telif edildi ve bu şartlar altında elden ele dolaşarak yurt sathına yayıldı. O büyük insanın vefatından bu yana geçen yarım asır içinde çok şey değişti. Artık bu kitapları okuyan insanlar başlarına bir kötülüğün geleceğinden endişe etmiyorlar. İman hakikatlerinin müştakları, herhangi bir baskına uğrama korkusu taşımadan bir araya geliyorlar ve bu eserlerdeki doyumsuz Cennet kokularını beraberce teneffüs ediyorlar.

Eserler memleket sınırlarını aşalı yıllar oldu; artık dünyanın dört bir köşesinde Risale-i Nur’lar yayınlanıyor, okunuyor, son derece nitelikli ilmî çalışmalara konu oluyor. Fakat o günlerden bugünlere kolay gelinmedi. Bizim bugün rahatça kullandığımız hak ve hürriyetlerimizin faturası, bizden öncekiler tarafından çok ağır bir şekilde ödendi. İşte bu sergi, o çileli yolun önemli kesitlerini huzurlarınıza getirmek suretiyle böyle bir hatırlatma görevini üstlenmiş bulunuyor. Bu kesitlerde, Bediüzzaman Said Nursî’nin ilk hayatından başlamak üzere, Risale-i Nur’u doğuran şartlar ve o büyük doğuştan sonra, Bediüzzaman’ın vefatına kadar bu cihanşümul dâvâ uğrunda yaşanan ibret levhalarını bulacaksınız. Bu vesileyle, Kayseri Büyükşehir Belediyesi, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Kayseri Seyyid Burhaneddin İlim Vakfı ile birlikte düzenlediğimiz bu sergiye katılımınızdan dolayı şükranlarımızı arz ederim. SAİD YÜCE / ISPARTA MİLLETVEKİLİ