"Risale-i Nur, Kur’an’ın yüzde doksanı olan iman ayetleriyle meşgul." Prof. Dr. Ahmed Akgündüz
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, 15 Ocak Cumartesi günü Vefa'daki vakıf merkezinde "İslâm'ı Tebliğde Bediüzzaman Modeli" sunumunu gerçekleştirdi.
Sunumuna Bediüzzaman'ın İşarat-ül İ'caz kitabından alıntı yaparak başlayan Akgündüz, "Kur’an’ı Kerim'deki temel unsurlar dört tanedir: Tevhid, haşir ve ahirete iman, Nübüvvet, hukuk ve ibadettir" Dedi ve ardından "Kur'an tefsiri iki kısımdır. Biri lafzi, biri manevi tefsirdir. Bediüzzaman, metodunda manevi tefsiri tercih etmiştir." ifadelerini kullandı.
Bediüzzaman'ın kullandığı metodun diğer alimlerin metodlarından neden daha etkili olduğuna bir hatırasıyla örnek verdi:
"Risale-i Nur üzerine yazılan bir makaleyi okuyan Hollandalı bir genç bize şu soruyu sordu: “Müslüman olmak için tek bir sorum kaldı. Bütün papazlar ve hahamlar dinin olduğu yerde bilim olmaz diyorlar. Sizin inancınız bu konuda ne diyor?" Biz Yirminci Söz’ün İkinci Makamı'nı ona tavsiye ettik. Sonra geldi Müslüman oldu ve şuanda Harvard üniversitesinde "Din bilime aykırı değildir." konferansları veriliyor."
Seminere diğer bir metodla devam eden Akgündüz,
"Bediüzzaman’ın tebliğ metodlarından biri de Müsbet harekettir. Emirdağ Lahikası'ndan bir parçayı burada örnek vermek istiyorum:
Nur talebelerinin vazifelerinin ehemmiyetine dikkat çeken Ahmet Akgündüz, Kur’an’ın ayetlerinin para ve makam gibi ucuz şeyler için ikinci plana atılmaması gerektiğini vurguladı. Ayrıca siyaset ve taraftar olmanın hizmetimize zarar vermesini Mektubat'taki şu kısımla açıkladı:
"Siyasetle ilgilenen şeytanlaşmış demek değildir. Nur talebelerinin vazifesi Kur’an’ın yüzde doksanını anlatmak iken bu kıymetli vazifeyi bırakıp siyasetle uğraşmamaları elzemdir."
Son olarak Bediüzzaman'ın 20. Lem'a'da bahsettiği "ihlas" konusundaki dokuz emrine dikkat çekti:
"1. Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adâveti ve başkalarının tenkîsi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın."
"2. Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak etmek."
"3. Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, 'Mesleğim haktır.' yahut 'Daha güzeldir.' diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden 'Hak yalnız benim mesleğimdir.' veyahut 'Güzel benim meşrebimdir.' diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek."
"4. Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlâhî'nin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmek."
"5. Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek."
"6. Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için,"
"7. Nefsini ve enâniyetini,"
"8. Ve yanlış düşündüğü izzetini,"
"9. Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder."