İnsandaki sınırsız ihtiyaçlar bedenî değil ruhîdir-Doç. Dr. Veli Sırım
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Doç.Dr. Veli Sırım 12. Uluslararası Bediüzzaman Sepmozyum’unda “Bediüzzaman Said Nursî’ye Göre İhtiyaç Kavramı” konulu bir tebliğ sundu.
Doç. Dr. Veli Sırım tebliğinde şunlara değindi:
- İnsandaki sınırsız ihtiyaçlar bedenî değil ruhîdir.
- İnsan ruhundaki sonsuz ihtiyaçlar insanı Esmâ’ya yöneltir.
- İhtiyacı dünya ile sınırlandıran Batı Medeniyeti, insanı hakikî kulluktan maddeye kulluğa yöneltti.
- İnsanlardaki ihtiyaçlar, dünyevî açıdan insanları çalışmaya, yardımlaşmaya ve dayanışmaya sevk etmelidir.
- İhtiyaçların ve fakirliğin yaygınlaştığı bir zeminde gösteriş ve lüks tüketim câiz değildir.
- Batılı iktisadî yaklaşıma göre insanların ihtiyaçlarıyla bu ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmetler arasında bir uyumsuzluk vardır. Bu sistem, insan ihtiyaçlarının sınırsızlığı esasının üzerine kurulmuştur. İslamî iktisat yaklaşımında ise ihtiyaçların değil arzu ve isteklerin sınırsız olduğu kabul edilir. Tatmin edilecek yön insanın maddî istek ve arzuları değil, manevî yönüdür.
- Batı medeniyeti, insanın heva ve arzularını harekete geçirerek zarurî olmayan pek çok ihtiyacı zarurî ihtiyaç haline getirdiğini ifade eder. Bunun neticesinde de insanları helal-haram demeden tüketmeye ve harcamaya yönelttiğini belirtir. Daha fazla ve daha lüks tüketebilme, daha üst düzeyde bir tüketim seviyesine ulaşabilme hayatın en büyük ve temel hedefi olarak gösterilmektedir. Tamamen israf temeli üzerine kurulu böyle bir sistem, beklendiği ve iddia edildiği gibi insanları refah ve zenginliğe ulaştırmak yerine, daha fazla şeye muhtaç ederek aslında daha da fakirleştirmiş ve birçok kötü ahlaki davranışa yöneltmiştir.
- İslâm, ihtiyaç için “meşrûiyet” şartını gerekli görür. Dinin yasakladığı konularda eksikliği duyulan şeyler ihtiyaç kategorisinde değerlendirilmez. Buna karşılık Kapitalist iktisadî anlayışa göre “ihtiyacı karşılayan her şey faydalı” görülmektedir.
- İslâmî yaklaşımda ise bireysel değil daha geniş bir zemin olan sosyal bir çerçeve söz konusudur. İslâm’a göre bir toplumda zorunlu ihtiyaçlarını gideremeyen insanlar bulunurken, yüksek gelir grubuna dahil bireyler ikinci ve üçüncü derecedeki ihtiyaçlarını gideremezler. Dolayısıyla İslâm, bireysel ihtiyaçlarla toplumsal ihtiyaçlar arasında denge kurma hedefindedir. Hatta, yukarıda da belirttiğimiz İslâm insanı, sadece insanların değil, içinde yaşadığı tabiatın tüm canlı unsurlarının ihtiyaçlarını da tıpkı kendi ihtiyaçları kadar gözeten insandır.
- Kanaat duygusunun güçlenmesi oranında ihtiyaçlar önünde bir otokontrol sistemi kurulur. İsraf yasağı, ihtiyaç kavramına getirilen doğal bir sınırdır. Bu sınır dahilinde hareket etme yükümlülüğü her insanın kendi öz iradesine bırakılmıştır.
- Müslüman insan modelinin tüketim alanında takip edeceği temel ilke, elde edeceği haz ve tatminin maksimizasyonu değildir; haramdan kaçınmanın, helâlinden tüketmenin, israf ve cimrilik gibi aşırılıklardan kaçınmanın, kendinden daha muhtaç olanlarla paylaşmanın, onları koruyup gözetmenin sağladığı sınırsız manevî hazzı olacaktır.
- İslâm’ın öngördüğü emir ve yasakları içinde barındıran ahlakî ilkeler, ekonomik davranışları sosyal adalet lehine kısıtlar, böylece kendine has bir ekonomik davranış tipi oluşturur. Mesela, İslâm bireye ekonomik özgürlük vermekte, ancak bunu kamunun çıkarları ile sınırlamaktadır.
- İslâmî insan için de fayda maksimizasyonu ilkesi söz konusudur. Ancak bu durum sadece dünya hayatı için değil dünya/ahiret dengesini gerçekleştireceği ve sonu asla gelmeyecek ahiret hayatını da kapsayan bir fayda maksimizasyonu mânâsını taşır.