Durham’da Nursi Konferansı

21.10.2008


İngiltere’nin en eski üniversitelerinden Durham Üniversitesinde İslami Bilimler Bölümü tarafından 20-21 Ekim 2008 tarihlerinde “Allah, İnsan ve Ölüm: Risale-i Nur Perspektifi” başlıklı Said Nursi konferansı düzenlendi.

Konferansa başta İngiltere olmak üzere ABD, Hollanda, Türkiye, Kanada ve Avustralya’dan 16 akademisyen ve araştırmacı katıldı. Konferans, “İngiltere’de bir devlet üniversitesi tarafından Said Nursi üzerine düzenlenen ilk uluslararası akademik toplantı” olması hasebiyle ve sunulan tebliğlerin, İslam’ın ve imanın temel meselelerini ve günümüz insanının yaşadığı çelişkiler ve çıkmazları kapsaması itibarıyla çok dikkat çekti. Durham Üniversitesi, laik eğitim sistemine alternatif olarak 11. yüzyılda inşa edilen Durham Katedrali’nin zamanla üniversiteye dönüşmüş hâli. Durham şehri de Durham Katedrali’nin ardından oluşmuş. Durham’ı gezince sanki bir yerleşim biriminden ziyade, her yerde dersliklerin bulunduğu 70-80 bin nüfuslu bir kampus içerisindeymiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Durham Üniversitesi, akademik başarıları açısından önemli bir mevkiye sahip. Araştırmalarıyla İngiltere’nin ilk beş, dünyanın da ilk 10’unda yer alan bir üniversite. Konferansın açılışını müteakiben tebliğler sunuldu. Her tebliğ için 30 dakika sunum ve 15 dakikalık tartışma süresi verildi.

Genel hatlarıyla konferans, programa paralel bir seyirde devam etti ve her tebliğden sonra anlamlı ve tatmin edici soru-cevap bölümü yer aldı. Tebliğlerden Bazıları Kanada McGill Üniversite’sinden Prof. Dr. Bilal Kuşpınar, “Vicdan Unsurunun Allah’ın Varlık ve Birliğinin İspatındaki Yeri: Mesnevi-i Nuriye’nin Kritik Analizi” başlıklı bir tebliğ sundu. Bilal Kuşpınar’ın yumuşak ve rahat bir üslupla sunduğu tebliğ, ilgi ve dikkatle izlendi. Katılımcıların soru ve yorumlarıyla konu, tartışmaya açıldı. Literatüre ilk defa Bediüzzaman tarafından konulan ve önemli bir imani me-sele olan “vicdan” kavramının nasıl daha iyi anlaşılacağı ve geliştirileceği üzerinde duruldu. Vicdanın, Allah’a imanı ispattaki önemi vurgulandı. Kanada’nın Alberta Üniversitesi’nden toplantıya katılan Prof. Dr. İbrahim Abu Rabi, akıcı üslubuyla “Risale-i Nur’un Muasır İslami Ce-reyanlar İçindeki Yeri ve Önemi” üzerinde durdu ve “Said Nursi, da-vasını hiçbir şeyle değiştirmemiştir. Risale-i Nur’lar ise Kur’an’ın bu asra bakan önemli bir tefsiridir.’’ diyerek konuşmasını bitirdi.

Konferansın ikinci oturumunda, Risale-i Nur’ları İngilizce’ye tercüme eden ve bu konuda çok sayıda makalesi bulunan Şükran Vahide tarafından sunulan “Emanet-i Kübra ve İnsanın Halife-i Arz Olması” konusu katılımcılar tarafından ilgiyle takip edildi. Bilhassa Hristiyan ve Yahudi kökenli katılımcılar, yorum ve sorularıyla konunun daha da açılmasına katkıda bulundular. Konferansa Rotterdam İslam Üniversitesi’nden iştirak eden Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, “Kader ve Cüz-i İhtiyari” başlıklı tebliğini sundu. Kendisine mahsus heyecanlı üslubu ve konuya hâkimiyeti ile bütün katılımcıların dikkatini çeken Akgündüz, etkileşimli bir atmosfer oluşturarak “kader” gibi önemli bir konuyu müzakere etti. Salonda öyle sıcak bir hava oluştu ki, sunum ve tartışmadan hemen sonra bir İngiliz öğrenci gelerek, Akgündüz’e herkesin duyacağı bir sesle: “Size teşekkür ediyorum. Sizin tebliğinizi dinleyinceye kadar kadere inanmıyordum, fakat şimdi inanıyorum. Bu toplantı benim hayatımı değiştirdi!” diyerek toplantıdan nasıl etkilendiğini dile getirdi.

Toplantıya “Maddenin Ötesinde İnsanın Hakiki Mahiyeti” başlıklı tebliğiyle ABD Nevada Üniversitesi’nden katılan Prof. Dr. Yunus Çengel, “madde, mana, hayat ve insanın bunlara nasıl bakması gerektiği” konularını ele aldı. Risalelerden derlediği örneklerle ve esprili bir üslupla sunumunu anlatan Çengel, dinleyicilerin bir hayli ilgisini çekti. İmanlı bir fizik öğretmeni gibi, genelde kâinata ve özelde de insana nasıl bakılması gerektiğini izah etti.

Konferansa genç kuşaktan da katılanlar vardı. Bunlar hâlen Risale-i Nur üzerine Durham Üniversitesi’nde doktora yapan Tubanur Yeşilhark, Ömer Kuru, Kerim Balcı ile Avustralya Sydney Üniversitesi’nden Mehmet Özalp ve Afgan asıllı Mashheed Ansari idi. Genç akademisyenler de beğeniyle dinlenildi.