Üstad’ın Yuşa Tepesi’nde Said Halim Paşa ile hatırası
[Bundan yirmibeş sene kadar evvel, İstanbul Boğazı’ndaki Yûşâ Tepesi’nde, dünyanın terkine karar verdiğim bir zamanda, bir kısım mühim dostlarım beni dünyaya, eski vaziyetime döndürmek için yanıma geldiler. Dedim: “Yarına kadar beni bırakınız, istihare edeyim.”
Evet bu hadise çok ibretlik.
İbrahim Fakazlı Abi anlatmıştı, dinledim, hatta kaydettim onu ben. Bir kelimeyi tashih etti sonra ertesi gün Seyid Şefik Efendi anlatmış:
Hazreti Üstad’ın yanında yalnız o varmış Yuşa Tepesi’nde. Bir heyet geliyor, Hazreti Üstad’ı bir şeye davet ediyorlar. O zaman ne olduğunu tam anlayamıyor ama sonradan öğreniyor. Said Halim Paşa, Hazreti Üstad’a bir teklifte bulunuyor. Diyor:
“Ben gideceğim buradaki bütün emlaki sana temlik edeyim. Sen o Van’da kurmak istediğin üniversiteyi sen burada, İstanbul’da yap. Bu binaların ve yerlerin tamamını sana temlik edeyim.”
Üstad da evvela tam cevap vermemiş mi, nasıl olmuşsa, Said Halim Paşa gitmiş tapuda hepsini hazırlattırmış. Birisi ‘aldım’ diyecek, birisi ‘verdim’ diyecek. Bir imza edecek mesele bitecek. Fakat Üstad ortadan kaybolmuş. Bir ay aramışlar. Üstad İstanbul’da ama etrafta yok. Sonra Hazreti Üstad’ın Yuşa Tepesi’nde olduğunu öğreniyorlar.
“Bir kısım mühim dostlarım beni dünyaya, eski vaziyetime döndürmek için yanıma geldiler.” Dediği mesele. Said Halim Paşa Hazreti Üstada diyor ki
“Efendim, ben artık ayrılacağım. O söylediğim şeyi de hazırlattırdım. Gel beş on dakikalık bir iştir. Siz imza etseniz, biz de imza etsek de bitse.”
Hazreti Üstad yine “Beni yarına kadar beni bırakınız. İstihare edeyim.”
Sabahleyin kalbime bu iki levha hutur etti. Şiire benzer fakat şiir değiller. O mübarek hatıranın hatırı için ilişmedim. Geldiği gibi muhafaza edildi. 23. Söz’ün ahirine ilhak edilmişti. Makam münasebetiyle buraya alındı…
BİRİNCİ LEVHA
[Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır.]
Beni dünyaya çağırma – Ona geldim fenâ gördüm.
Demâ gaflet hicâb oldu – Ve Nur-u Hak nihân gördüm.
Bütün eşya u mevcûdât – Birer fânî muzır gördüm.
Vücûd desen onu giydim – Ah! Ademdi çok belâ gördüm.
Hayat desen onu tattım – Azâb ender azâb gördüm.
Akıl, ayn-ı ikàb oldu – Bekàyı bir belâ gördüm.
Ömür, ayn-ı hevâ oldu – Kemâl ayn-ı hebâ gördüm.
Amel, ayn-ı riyâ oldu – Emel ayn-ı elem gördüm.
Visâl, nefs-i zevâl oldu – Devâyı ayn-ı dâ' gördüm.
Bu envâr, zulümât oldu – Bu ahbabı yetîm gördüm.
Bu savtlar, na'y-i mevt oldu – Bu ahyâyı mevât gördüm
Ulûm, evhâma kalboldu – Hikemde bin sakam gördüm.
Lezzet, ayn-ı elem oldu – Vücûdda bin adem gördüm.
Habîb desen onu buldum – Ah! Firâkta çok elem gördüm.
İKİNCİ LEVHA
[Ehl-i hidayet ve huzurun hakikat-i dünyalarına işâret eder levhadır.]
Demâ gaflet zevâl buldu – Ve Nur-u Hak ayân gördüm.
Vücûd, bürhân-ı Zât oldu – Hayat, mir'ât-ı Hak’tır gör.
Akıl, miftâh-ı kenz oldu – Fenâ, bâb-ı bekàdır gör.
Kemâlin lem'ası söndü – Fakat, Şems-i Cemâl var gör.
Zevâl, ayn-ı visâl oldu – Elem, ayn-ı lezzettir gör.
Ömür, nefs-i amel oldu – Ebed, ayn-ı ömürdür gör.
Zalâm, zarf-ı ziyâ oldu – Bu mevtte hak hayat var gör.
Bütün eşya, enîs oldu – Bütün asvât, zikirdir gör.
Bütün zerrât-ı mevcûdât – Birer zâkir, müsebbih gör.
Fakrı, kenz-i gınâ buldum – Aczde tam kuvvet var gör.
Eğer Allah’ı buldunsa – Bütün eşya senindir gör.
Eğer Mâlik-i Mülk’e memlûk isen – O’nun mülkü senindir gör.
Eğer hodbîn ve kendi nefsine mâlik isen – Bilâ-addin belâdır gör.
Bilâ-haddin azaptır tat. – Bilâ-gayet ağırdır gör.
Eğer hakîki abd-i hudâbîn isen – Hududsuz bir safâdır gör.
Hesabsız bir sevâb var tat. – Nihâyetsiz saâdet gör...