İttihad ve Muhabbet Bayramı

16.04.2019


İttihad-ı İslâm ve Şûra konulu Bediüzzaman Said Nursî’yi anma toplantısında ittihad ve uhuvvet rüzgarları esti.

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Şekercihan derneğinin ortak organizasyonu ile 14 Nisan Pazar günü İstanbul Kongre merkezinde gerçekleştirilen toplantıda, farklı cemaat ve vakıf temsilcilerinin katılımıyla, Bediüzzaman’ın görüşleri ışığında ittihad-ı İslam ve şûra konusu konuşuldu.

Anma toplantısına  Erenler İlim ve Hizmet Vakfı adına Mahmud Eren, Semerkand Vakfı adına Dr. Mustafa Bahadıroğlu, Aziz Mahmud Hüdaî Vakfı adına Dr. Adem Ergül, gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren, Dursun Ali Erzincanlı ve Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi öğretim üyelerinden  Prof. Dr. İshak Özgel, katıldı.

 

Anma toplantısı, Şeyhü’l Kurra Ramazan Pakdil’in, ittihad-ı İslâmı emreden hükümler içeren;  Al-i İmran suresi 102-108. ve 159-164. ayetlerini kıraati ile başladı. 

 

 

 

 

 

 

İlk konuşmayı yapan Prof. Dr. İshak Özgel, Kur’ân-ı Kerim’in sarahaten ittihadı emretmiş olmasından başka, Kur’ân’ın ruhu, indiriliş gayesi, vahyin özü itibariyle de ittihadı zorunlu kıldığını söyledi ve “İslam birleştirmek için vardır. Kur’ân bütünleştirilmek için indirilimiştir” dedi.

Bediüzzaman’ın “İttihad-ı İslâm nedir?”  sorusuna “Bir meclis-i nuranîdir” şeklinde cevap verdiğini bildirdi ve “Mü’min isek kardeşiz. Öyle ise imanı kabul ettiğimiz andan itibaren bir meclis-i nuranîde bulunuyoruz” dedi.

Özgel, “Tevhid-i imanî elbette tevhid-i kulûbu ister. Vahdet-i ittihad dahi vahdet-i içtimaiyyeyi iktiza eder” diyen Said Nursi’nin, ittihad-ı İslam düşüncesini değer, düşünce, davranış ve duygu olmak üzere “4D” ile anlamaya çalıştığını anlattı. Buna göre, ittihad-ı İslâm’a “farzdır” olarak bir değer yüklemenin bir düşünce şekli oluşturacağını, bu düşünce şeklinin ise davranışa dönüşüp, duygusal bir sorumluluk hissine sebep olacağını söyledi.

Bediüzzaman için ittihad-ı İslâm’ın entelektüel bir söylemden ibaret olmadığını, söylem ve eyleminin örtüştüğünü ifade ettikten sonra şöyle devam etti: “İttihad-ı İslâm onun için bir derttir, bir ızdıraptır, bir kalp yarasıdır, bir vicdan meselesidir, bu ümmetin meselesidir.”

Özgel, hemen her seviyede Müslümanın ittihad-ı İslâm’a olan ihtiyacın farkında olduğu ve bunun önemine inandığı halde ittihadın neden sağlanamadığına değindi. Dar dairede uhuvveti gerçekleştiremeyen Müslümanların dünya çapında ittihad-ı İslâm söylemlerinin hiçbir anlam ifade etmeyeceğini bildirdi ve “Aile fertleriyle, akrabasıyla, komşusuyla, cami cemaati ile, mü’min kardeşleri ile uhuvveti gerçekleştiremeyen toplumların geniş sahada ittihad-ı İslam’ı gerçekleştirmeleri mümkün olabilir mi?” diye sordu.

Bediüzzaman’ın  “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir” sözüne atıfta bulunan Özgel, “Kainat bütünlüğü içinde vahdeti temaşa ettiren bir eğitim sistemi içerisinde yaşayan toplumlar inşa edebiliyorsak;  bunun bir gereği olan tevhidi, lisânen ve kalben itiraf edip bunu bir iman ve inanç hayatı haline dönüştürebilen toplumlar inşa edebiliyorsak, bunun neticesi ister istemez ittihad-ı İslam olacaktır.” dedi.

Batılı kafasıyla ittihad olmaz

Bu neticenin Batı felsefesinin tasallutu altındaki bir eğitim sistemi ile mümkün olamayacağına vurgu yapan Özgel, Bediüzzaman’ın “İttihad cehl ile olmaz. İttihad; imtizâc-ı efkârdır. İmtizâc-ı efkâr ise marifetin şuaıyla olur” dediğini hatırlatarak şöyle devam etti:

“Batı tarzı bir eğitimde, egonun öne çıkarıldığı, şahsi menfaatlerin önemsendiği, sadece dünyadan ibaret bir hayatın algılandığı bir eğitim sisteminin neticesinde sizce ihtilaf, cidal, münakaşa, münazaa mı ortaya çıkar; yoksa fedakârlık, vefakârlık ve kardeşi için îsar hasleti gibi bir sonuç mu ortaya çıkar?”

Kainatta ihtilaf içinde ahenk var

İttihadın gerçekleşmesinin önündeki en büyük engellerden birinin, tek tip insan yetiştirmek olduğunu belirten Özgel, kâinatta müthiş bir ihtilaf içerisinde son derece eşsiz bir ahenk olduğuna dikkat çekti ve “ Vahdet kesretin içerisinde ortaya çıkıyor.” dedi.

İnsanlar ve cemaatler arasındaki çeşitliliğin meşvereti gerektirdiğini vurgulayan Özgel “ Eğer meşveret etmezsek, eğer kardeşimizin görüşlerine ehemmiyet vermezsek, eğer onun fikrinin de doğru olabileceğini kabul etmezsek, ‘bana gelin, bende buluşun’ dersek sizce bir ittihad gerçekleşebilir mi?” sorusunu yöneltti.

Resulullah’ın (s.a.v.) “Siz işlerinizi aranızda meşveretle yaparsanız, yerin üstünde yaşamanız, yerin altında yaşamanızdan daha hayırlıdır.” hadis-i şerifini aktaran Prof. Dr. İshak Özgel konuşmasını bitirirken hiçbir dînî meseleyi, esası ve hizmeti İla-yı Kelimetullah dışında dünyevî-uhrevî hiçbir şeye alet etmemek şartının altını çizdi ve aksinin nifak olacağını bildirdi.

 

İttihad ve beraberliğiğmizin mayası muhabbettir

İsmail Ağa câmiası adına konuşan Erenler İlim ve Hizmet Vakfı başkanı Mahmud Eren sözlerine “Bizleri hilkatte eş, dinde kardeş, davada yoldaş, mânâda sırdaş kılan sevgili Allah’ımıza nihayetsiz hamd-ü senalar olsun.” diyerek başladı.

Mahmud Eren hocaefendi sözlerine şöyle devam etti: “İnsanın uzuvlarının görevleri ayrı ayrı olduğu halde her birinin bir bütünün idâmesine hâdim olmaları gibi Müslümanlar da bir vahdet halinde aynı gâyeye hizmet ederler. Bu gâye ise Îla-yı kelimetullahtır.”

“Mesleğimiz; kendi nefsi ile cihad-ı ekber ederek, aynı zamanda başkalarını da irşaddır. Bu yolda en güçlü, keskin ve tesirli kılıncımız kelam, en muazzam kudretimiz ise birlik ve beraberliğimizdir. İttihad ve beraberliğimizin mayası ise muhabbettir.”

“Aynı anneden süt emenler nasıl kardeş iseler, aynı Allah’a aynı peygambere aynı kitaba inanıp sarılan; fikren, aklen, kalben, ruhen onlardan beslenenler de kardeştirler.”

“Kardeşlerim! Bizler şarktan garba, cenuptan şimale uzanan bir meclis-i nuranînin şualarıyız.”

“Muhabbetimiz mü’minlere, adavetimiz ise vahşet, cehalet ve taassubadır” diyen Mahmud Eren konuşmasını “Derdi İslam olan benim kardeşimdir” sözleriyle noktaladı.


Bugün gönlü genişletme günü

Aziz Mahmud Hüdai Vakfını temsilen konuşan Dr. Adem Ergül “Ümmetin içerisinde Bediüzzaman ve emsali alimleri, ariflerimizi var ettiği için Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun” diyerek sözlerine başladı.

“İttihad-ı İslam aslında şerh-i sadr dediğimiz gönlün açılmasıyla alâkalı bir şey” diyen Ergül şöyle devam etti: “Gönlü dar insanlar en yakınlarıyla bile anlaşamazken gönlü deryalaşmış, gönüllerinden kin, fesad, hased, kibir ne varsa hepsini temizlemiş insanlar herkesi kucaklamasını bilen insanlardır. Bugün böyle insanlara ihtiyacımız var.”

Ergül, ârif zatların aralarındaki muhabbet ve hürmetten örnekler anlattıktan sonra “Ehli faziletin kıymetini ehli fazilet bilir. Bugün gönlü genişletme günü” dedi.

Abdurrahman Gürses Hocaefendi’nin Bedir gazvesinin yapıldığı yerde yere kapanıp, “Bunların bizim üzerimizde çok hakları var” diye ağladığı bir hatıraya yer veren Dr. Adem Ergül “Bediüzzaman’ın, Ali Haydar Efendilerin, Sami efendilerin daha nicelerinin hepimiz üzerinde çok büyük hakları var. Allah o hakları ödemeyi nasip etsin” duasıyla sözlerini bitirdi.

 

Şimdi sıra bizde

Semerkand vakfı adına Dr. Mustafa Bahadıroğlu konuştu. “Hz. Üstad Üveysî tarikle âl-i beyt imamlarının tasavvuf büyüklerinin feyiz pınarlarından kanasıya içmiş bir zat, bir ârif-i billahtır” diyen Bahadıroğlu, Bediüzzaman’ın Sûfilerle müştereklerini anlattı.

Bediüzzaman Hazretleri’nin kendisinden tarikat dersi isteyen bir talebeyi Seyyid Abdülhakim el Hüseynî’ye yönlendirmesinin hikayesini anlattıktan ve her iki mübarek arasındaki karşılıklı muhabbeti nazara verdikten sonra şöyle dedi: “Şimdi sıra bizde. Biz, bütün samimiyetimle söylüyorum ki sizleri çok seviyoruz. Allah için seviyoruz.”

 

Mü’minlere karşı şefkati kuşan, rahmeti kuşan ey kalbim!

Son konuşmacı gazeteci yazar Ahmet Taşgetiren, Hz. Üstadı anarken, ana başlığın  ittihad-ı İslâm ve şûra olmasının nedenini; ittihadın en hayatî ihtiyacımız olmasıyla açıkladı ve şöyle devam etti:

“Kur’ân’ımız bize mü’minler arası ilişkilerin nasıl olması gerektiğini açık açık beyan ediyor. ‘Kardeşsiniz diyor, kardeşsiniz! Tefrikaya düşerseniz rüzgarınız gider’ diyor. Elmalılı Hamdi efendi ‘rüzgarınız gider’ kelimesini ‘devletiniz gider’ diye anlamış.”

Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şâmiye’de İslâm dünyasına ârız olan altı hastalığı tanımladığını hatırlatan Taşgetiren, bunun, İslâm dünyasına bakan hâzık bir doktorun, önümüze hastalığın bütün çerçevesini koyması anlamına geldiğini söyledi ve “Bütün bu değerlendirmelerin içerisinden Üstad uhuvvet risalesini çıkarıyor. Kardeşliğin hangi kalbî zeminde inşa edilebileceğini önümüze koyuyor” dedi.

“Ortada aşmamız gereken bir sorun var; bir kalp sorunu var” diyen Taşgetiren şöyle konuştu:

“Kardeşlik çerçevesinde, Kur’ân’ın çağrısına uyarak kalplerimizi eğitmemiz, tasfiye, tezkiye etmemiz gerekiyor. Mü’minin kişilik merkezi kalbidir. Kalbimizi yoğurmamız lazım. ‘Kalplerimizde mü’minlere karşı kin bırakma’ diye dua etmemiz lâzım. Bir başka mü’mine karşı şefkati kuşan, rahmeti kuşan ey kalbim!”

Ahmet Taşgetiren ikinci olarak da bütün müslüman gruplara karşı “ Ya Rabbi falan Müslüman kardeşlerimin yapmış oldukları hizmeti bereketli kıl” diye dua etmemiz gerektiğini, o hizmetlerin bereketli olmasının, İslâmın etki alanının büyümesi demek olacağını bildirdi.

 

Programın devamında İİKV mütevelli heyeti başkanı ve Bediüzzaman’ın talebesi Mehmet Fırıncı teşekkür konuşması yaptı.

 

 

 

 

 

 

Anma toplantısı Dursun Ali Erzincanlı’nın sunduğu şiir ziyafetinin ardından sona erdi.

 

 

 

 

 

 

 

İttihad-ı İslâm ve Şûrâ Programını İzlemek için:


Youtube



Youtube