İman nedir, ne değildir?
Risale-i Nur'un iman hakikatleri üzerinde yoğunlaşan dersleri, bu hakikatlere susamış gönülleri pervane gibi etrafında toplarken, bir kısım insanlar bu durumu anlamakta zorlanıyordu. Herkes “Bir Allah var” derken, bu konuya dair binlerce sayfalık eserler yazmaya ne gerek vardı? Sonra bu eserlerin bu kadar geniş bir okuyucu kitlesi bulması, okuyanların onu tekrar tekrar iştiyakla okuması nasıl bir şeydi? Bazıları bunu bir türlü anlayamadılar.
İstanbul’daki derslerden birinde, dünyaca önemli bir mevkide bulunan bir zâtın bu yöndeki bir suali kendisine iletilince, Bediüzzaman, imanın ne olup ne olmadığını açıklayan şu mektubu kaleme aldı:
Allah’ı bilmek, bütün kâinatı ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek; ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, “Bir Allah var” deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek—hâşâ—hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve her şeyin yanında hâzır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki mânevî Cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece tesellîye almak için o sözleri söyler.
Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
Evet, kâinatta hiçbir zîşuur, kâinatın bütün eczası kadar şahitleri bulunan Hâlik-ı Zülcelâl’i inkâr edemez. Etse, bütün kâinat onu tekzip edeceği için susar, lâkayd kalır.
Fakat Ona iman etmek, Kur’ân-ı Azîmüşşân'ın ders verdiği gibi, o Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir. Her neyse...
En büyük tehlike benlik
"Büyük bir makamda ehemmiyetli bir zâtın ehemmiyetli mektubuna mecburî bir cevaptır” Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lâzım ve elzemdir. Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârâne daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır.
Emirdağ Yııları kataloğundan