Bir Kahramanın Esaret Yılları

19.02.2019


Esir kampında verilen dersler, idam mangası önünde kılınan son namaz...

 

BEDİÜZZAMAN İLE FEDAİLERİNİN kurtardığı toplar, Rusların hücumuna karşı Bitlis’in birkaç gün daha dayanmasını sağlamış, bu arada şehir ahalisi hicret etme imkânı bulmuştu. Daha sonra askerler ve gönüllüler de çekildi; Bediüzzaman ile bazı talebeleri ise Bitlis’te kalarak Ruslarla çarpışmaya devam ettiler. Bu çarpışmalarda, Bediüzzaman’ın yeğeni ve talebesi Ubeyd de dahil olmak üzere talebelerinin çoğu şehit düştü.

Sonunda Rus askerleri tarafından dar bir çembere sıkıştırılan Bediüzzaman ile talebeleri, çarpışa çarpışa çemberi yarmayı başardılar. Ancak bir duvar üzerinde atlarken Bediüzzaman’ın ayağı taşa çarparak kırılınca dereye düştü, daha ileri gidemediler ve sonunda Ruslara esir düştüler.

Bediüzzaman ve talebeleri, bir müddet Bitlis’te kaldılar. Daha sonra Ruslar Bediüzzaman’ı talebelerinden ayırarak önce Van’a, bilâhare uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra, Rusya’nın kuzeyinde ıssız bir kasaba olan Kologrif’e götürdüler. Burada altı ay kadar kalan Bediüzzaman daha sonra ömrünün yaklaşık iki yılını geçireceği Kostroma içlerine nakledildi.

Bulunduğu her yer, Bediüzzaman için bir mescid ve medrese idi. Nerede olursa olsun daima Allah ile beraber olduğunu bütün varlığıyla bilen ve yaşayan bir kul olarak, o, en tahammül edilmez şartlar altında dahi kulluk görevlerini en yüksek bir hassasiyetle ve huşû içinde yerine getirir; eline geçen her fırsatı da Rabbinin kendisine nasip etiği ilimden insanları faydalandırmak için değerlendirirdi. Kologrif’te bir arada tutuldukları sinema salonunun bir bölümünü mescid yapmış; Kostroma’daki esir kampında da bir odanın mescid olarak tahsis edilmesini sağlamıştı. Komutan olduğu için kendisine bağlanan maaşı diğer esirlere harcıyor, onlarla ders yapıyor, pek ağır esaret şartları altında dinî nasihatlerle onların morallerini yükseltmeye çalışıyordu. Daha sonra, civardaki Tatarlar kendisine kefil olarak Bediüzzaman’ı Volga Nehri kenarındaki küçük bir camiye aldırdılar.

Bediüzzaman’ın Kostroma’daki esir kampında bulunduğu sırada yaşadığı bir kahramanlık olayı, yıllar sonra, bir derginin o hadiseye şahit olmuş bir subayın hatıralarını yayınlaması üzerine ortaya çıktı. Bilâhare daha başka görgü şahitlerinin de ayrı ayrı naklettiklerine göre, Rusların Kafkas Cephesi Başkomutanı Nikola Nikolaviç bir gün esir kampını ziyarete geldiğinde Bediüzzaman onun önünde ayağa kalkmamış, bunu bir hakaret olarak değerlendiren Nikolaviç’in talebi üzerine divan-ı harp Bediüzzaman’ı yargılayarak idama mahkûm etmişti. Ancak kararın infaz edileceği sırada Bediüzzaman’ın son vazifesini yerine getirmek için kısa bir süre müsaade isteyerek büyük bir sükûnet ve huzur içinde abdestini alıp iki rekât namaz kıldığını gören komutan, idam sebebi olan davranışın hakaret amacıyla değil, gerçekten Bediüzzaman’ın dindarlığından geldiği kanaatine varmış ve yetkisini kullanarak idam kararını iptal ettirmişti.

Nihayet, iki buçuk yıl kadar süren bir esaret hayatından sonra, Bediüzzaman, bir yolunu bularak kamptan firar etti ve uzun, tehlikeli ve zorlu bir yolculuktan sonra Petersburg, Varşova ve Sofya üzerinden İstanbul’a dönmeye muvaffak oldu.

 

“Kader Bizi Esir Etti”

Ali Çavuş anlatıyor:

RUS ASKERLERİ BİZİ DAR BİR ÇEMBERE almışlardı. Biz dört arkadaş Üstadın arkasından koşuyorduk. Sıra ile bizler tüfeklere mermi 

şarjörünü takıp Üstada veriyor, boş tüfekleri alıyorduk. Üstad silahı o kadar çevik kullanıyordu ki, sanki otomatiktir. Durmadan Rusların üzerine ateş yağdırıyordu. Bir defasında yine dolu tüfeği kendisine verdiğimizde meğer unutarak emniyette bırakmışız. Silah ateş al- mayınca Üstad o kadar hiddet etti ki, tüfeği bir kayaya çarptı, parça- ladı. Biz hemen ikinci bir dolu tüfeği kendisine uzattık.

Tam bu sıralarda Rus askerlerinin içine vurarak onların çemberle- rini yardık, şehrin Kızılmescit yakasına geçmek istedik. Önümüze kemer gibi bir duvar geldi. Üstad o duvardan aşağıya atladı. Meğer karın altında büyük bir taş varmış; Üstadın bir ayağı o kaya parça- sına değmiş. Bizler de atladık, baktık, Üstad olduğu yere oturdu ve “Arkadaşlar, kader bizi esir etti” dedi.

Biz hemen toplandık. Üstadı üstü kapalı bir su arkının içine götürdük. Üstad bize “Siz gidin, kendinizi kurtarmaya bakın. Sizlere hakkımı helâl ediyorum” deyince hepimiz hüngür hüngür ağlamaya başladık ve “Seyda!” dedik, “seni bu halde bırakıp nereye gideriz? Bizde gayret, namus kalmadı mı? Ölürsek de, kalırsak da hizmetinizde olsun.” Üs- tad biraz düşündükten sonra, “Öyleyse biriniz gidin, Ruslara haber verin, gelsinler bizi alsınlar” dedi.