Ashab-ı Suffe İlk İslam Üniversitesi

12.11.2018


Bir yere girdiğinizde biri zikir, diğeri ilim halkası olmak üzere iki halka ile karşılaşsanız, hangi halkada oturmayı tercih ederdiniz?

Allah’ın Elçisi (s.a.v.) birgün aynen böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştı. Bu hadiseyi ve sonucunu, Prof. Dr. Mustafa Baktır, İİKV’deki seminerinde Abdullah b. Amr’ın (r.a.) şu rivayetiyle açıkladı:

Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) hücre-i saadetinden çıkıp mescide girmişti. Mescidde iki halka olduğunu gördü. Onlardan birincisi Kur’ân okuyan ve Allah’a dua eden halka. Diğeri ise, ilim öğrenen ve öğreten halka. 

Resulullah  (s.a.v.) “Hepsi de hayırlı bir iş yapıyor,” buyurdu. “Bunlar Kur’ân okuyup Allah’a dua ediyorlar. Diğerleri ise ilim öğrenip, bu ilmi öğretiyorlar.”

Bu sözü söyledikten sonra, Resulullah (sa.v.) “Ben muallim olarak gönderildim” buyurdu ve ilim ehlinin yanına oturdu.

Geçtiğimiz Cumartesi günü İİKV’nin “Sünnetle Yaşamak” adlı seminer dizisinde konuşan Erciyes Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Baktır, Suffe adıyla bilinen ilim müessesesi hakkında geniş bilgi verdi. Prof. Baktır, Suffe okulunun kuruluşunu şu şekilde anlattı:

“Resulullah’ın (s.a.v.) Medine’ye gelir gelmez ilk yaptığı iş, Mescid-i Nebevî’yi inşa etmek idi. Bu mescid, içinde bütün İslâm âlemini aydınlatacak bir okulu da barındırıyordu. Mescid-i Nebevî, sadece namaz kılınan bir yer olmayıp Kur’ân ve Sünnetin öğretildiği mekânlardı. İslâm eğitim tarihinde büyük önem arz eden cami-mektep-tekke üçlüsünün temeli burada atılmıştır.

“Mescidde üç bölüm vardı: Namaz ve ibadet için yapılan mescit, mektep ve misafirhane olarak kullanılan suffe ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) hücre-i saadetleri. Gölgelik anlamına gelen Suffe, Mescid-i Nebevî’nin bitişiğinde Medine’de evi ve kalacak yakınları olmayan fakir Sahabîlerin kaldığı yerdir.”

Ashab-ı Kiramın önemli bir kısmının Suffe’den yetiştiğini anlatan Prof. Baktır, bugün İslâma dair bize ulaşan bilgilerin büyük bir kısmının da Suffe kaynaklı olduğunu belirterek şöyle devam etti:

“Sayıları 100 ila 400 arasında değişen Suffe ashabının çoğu yatılı kalırken, bir kısmı da Abdullah bin Ömer gibi, Medine’de evi olmasına rağmen ilim tahsili için burada kalmaktadır. Bu mescidde ilim tahsil eden Sahabîler bizzat Hz. Peygamber’in (s.a.v.) denetimi altında yetişmiş ve ihtiyaç duyulan yerlere İslâm’ı anlatmak üzere gönderilmiştir. Suffede yetişen sahabilerin birçoğunun mezarları Medine dışındadır. Çölden gelen bu insanlar, Hz.Peygamber’in (s.a.v.) kurduğu bu mektepte eğitilmiş ve bütün dünyaya örnek ve muallim olmuşlardır.”

Prof. Dr. Mustafa Baktır peygamberimizin Ashab-ı Suffe ile nasıl yakından ilgilendiğini şu sözler ile ifade etti: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hane-i Saadet’leri mescidin bitişiğinde olduğu için Suffe’ya sık sık uğrar, onların bir isteklerinin olup olmadığını sorardı. Sadece gündüz ve akşam değil, geceleri bile onlarla ilgilenir, eksik ve yanlış olan şeyleri düzeltirdi.

Mescid-i Nebevî’yi gece gündüz hayır üreten bir ilim meclisi haline getiren Resulullah (s.a.v.) bir keresinde şöyle buyurmuştu:

“Bir kimse benim şu mescidime hayrı öğrenmek ve öğretmek için gelirse, o Allah yolunda cihad eden derecesindedir.” 

Prof. Dr. Mustafa Baktır, camilerin bu fonksiyonlarının günümüzde neredeyse kaybolduğunu kaydederek, “Sadece günde birkaç saat namaz kılınan, ondan sonra da kapısına kilit vurulan âtıl müesseseler haline gelen camilerimiz Asr-ı Saadet dönemindeki gibi yeniden düzenlenmeli ve daha verimli hale getirilmelidir” dedi.