DAHA İYİ BİR DÜNYANIN İNŞASINDA MÜSBET HAREKETİN YERİ VE ROLÜ: RİSALE-İ NUR YAKLAŞIMI
DAHA İYİ BİR DÜNYANIN İNŞASINDA MÜSBET HAREKETİN YERİ VE ROLÜ:
RİSALE-İ NUR YAKLAŞIMI
KIRMIZI KİTAPLARDAKİ YEŞİL YAKLAŞIM
İbrahim Yenigün*
ÖZET
Dünya çevre tarihi incelendiğinde, insan-çevre ilişkisinin 18.yy’a kadar çok ciddi sorunlar olmadan yaşandığı görülmektedir. Ancak sanayi devrimi, teknolojik gelişmeler, artan nüfus ve kaynakların kontrolsüz kullanımı gezegenimizin ortak ve en büyük problemlerinden olan çevre sorunlarını gündeme getirmiştir. İnsanoğlu, bulaşık eliyle müdahaleden geri durmamış, suni ve hırs dolu yaklaşımlarıyla olayın boyutunu en üst seviyelere çıkarmıştır. 19-20.yy’a gelindiğinde, ciddi tehdit ve uyarı sinyalleri veren bu konu, tüm insanlığın en önemli mevzularından biri olmuş ve “çevre mühendisliği” gibi müstakil bir ilim dalını sonuç vermiştir.
İnsanlığın geleceğini ve belki de akıbetini ilgilendiren bu konunun, son derece zor hale dönüşmesi sürecinin ele alındığı çalışmada, özellikle çözümcül yaklaşımlar hedeflenmiştir. Bu çerçevede; yüzyılın önemli eserlerinden Risale-i Nur Külliyatın’daki, “çevre kirliliği” ve benzeri parametreler başta olmak üzere çevre sorunlarına farklı bir perspektiften bakılarak müsbet değerlendirmelere ve örnek modellere dikkat çekilmiştir. Bir kâinat yolcusu ve misafiri olarak insanın “müsbet hareketinin” kulluk boyutu yanında çevresel sonuçları da bu perspektifte ele alınmıştır. Eserlerinde gözlem ve tahkik metodunu kullanan Bediüzzaman’ın, pozitif ilimlerle dini ilimleri birleştirerek sunduğu sıra dışı ve etkileyici yaklaşımın, ekolojik boyutları ele alınmıştır. Evreni ve içindekileri, Kur’ani düşünce sistemiyle okunması gereken bir kitap olarak niteleyen Said Nursi’nin, bu kitabın yaşanabilirliği konusunda Allah’ın büyük isimlerinin yorumlanmasından çevreye dair yeşil yaklaşımlarına yer verilmiştir.
Anahtar kelimeler; Çevre, ekoloji, ism-i Kuddûs, ism-i Adl, Risale-i Nur
*Öğr.Gör.Dr.İbrahim YENİGÜN
Teknik Bilimler MYO, Peyzaj ve Süs Bitkileri Bölümü, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır
E: ibrahimyenigun@hotmail.com
1-GİRİŞ
İnsanoğlu yaşadığı çevreyle, ayrı düşünülmesi imkânsız bir varlıktır. Bu vazgeçilmez birliktelik, dinamik bir etkileşimi de beraberinde getirmektedir. Bu süreçte, zorunlu olarak hayatını idame çabasında olan insan, yaşadığı ekolojik dokudan yararlanmakta ve buna bağlı olarak çeşitli uygulamalar sergilemektedir. Bu durum son derece mantıksaldır. Ancak bu işleyiş zamanla, tek taraflı faydalanma ağırlıklı bir model halini almıştır. Sonuç olarak telafisi mümkün olmayan problemleri, toplumların gündemine taşımıştır.
İnsanoğlunun ilgisinin canlı tabiattan, cansız ve mekanik dünyaya yöneldiği sanayi ve teknoloji dünyasında öne çıkan bir durum da, insanın ihtiyaçlarından daha fazlasını elde etme ve bağlı olarak artan tahrip yönü olmuştur. Tabiat, birlikte olunan ve yaşanan bir yer olmaktan çok üretim kaynağı ve üzerinde çalışılan bir objeye indirgenmiştir[1]. Bununla birlikte seküler ve pozitivist felsefe akımları, durumu daha da ilerletmiştir. İnsanoğlu, tabiatı önemsemeyen ve derin temellerinden sökmeye çalışan bir hale gelmiştir[2]. Sonucunda, ekolojik dengeler derinden sarsılmış, yarınımıza dair uyarı sinyalleri belirmiştir. Bu tehlikeli boyutun nedenini tabiata manevi ve derin bir bakışın yokluğu ile birlikte, geleceğe dair eksik sorumluluk vizyonu oluşturmuştur[3].
Bu konu ile ilgili olarak çalışmalar yapan, çevreci yaklaşımlar öneren ve çözümler sunmayı hedefleyen araştırmacılar bu alanda dini kaynaklarla ve din bilginlerinin görüşleriyle karşılaşmakta, ilahi kaynaklı mükemmel mesajlara ulaşmaktadırlar. Aslında çözümü de çevreyi yaratanın tavsiyelerinde bulan insanoğlunun, bu zamanda elindeki mükemmel kaynaklardan biri olarak Risale-i Nur içeriğinde bulabileceği yorumlar ve çözüm önerileri, bu çalışmanın odağını oluşturmuştur. Bu noktadan hareketle, Said Nursi ve müsbet hareket modeli aynı çerçevede ele alınmış, çevre konusuna bakışı değerlendirilmiştir. Öznesi Allah rızası olan ve toplumsal huzurun en önemli öğelerinden birini teşkil eden müsbet hareketin, günümüze ve geleceğimize ışık tutan yönlerinden öne çıkan çevreci husus ve hassasiyetler vurgulanmıştır.
2-ÇEVRE VE ÇEVRE SORUNLARI
“Çevre” kavramı en genel tanımıyla; canlının yaşadığı ortamla olan ilişkilerini ifade etmektedir. Bununla birlikte toplumbilimciler çevreyi, bir bireyin ya da toplumun biyolojik, toplumsal, kültürel yaşamını etkileyebilecek dış etmenlerin tümü olarak tanımlamaktadırlar. Çevrebilimciler ise çevreyi, bireyle ilişkili canlı ya da cansız her şeyi kapsayan bir kavram olarak değerlendirmektedirler[4].
“Çevre” ifadesiyle neredeyse bütünleşmiş olan “çevre kirliliği” ise insan aktivitelerine bağlı olarak tabiatın mevcut durumunun korunamaması, negatif anlamda değişim göstermesi ve fonksiyonelliğini yitirmesiyle ortaya çıkmaktadır. Fakat bu etkiler, Allah’ın mükemmel bir koruma mekanizması olarak tabiata yüklediği, belirli limitlere kadar sorun oluşturmayan kirlilik tolerabilitesi özelliğinden dolayı uzun zaman dilimleri geçmesine rağmen fark edilememiştir[5]. Ancak günümüz için bunu söylemek mümkün olamamaktadır. Yaşadığımız son yüzyıl incelendiğinde önemli çevre sorunları, yerel ve küresel boyutlarda olmak üzere iki başlık altında ele alınmaktadır. Başlıca yerel çevre kirliliği olarak; hava, toprak, su ve gürültü kirliliği konuları araştırılırken, küresel çevre kirliliği olarak da asit yağışları, sera etkisi, ozon tabakasının delinmesi ve erozyon konuları incelenmektedir[6].
3-DİN ve İSLAMİYET PENCERESİNDEN ÇEVRE
Çevresel problemler ve bunların çözümü söz konusu olduğunda, din ve kültür konularının irdelenmesi de katkı sağlayacak bir diğer boyut olacaktır. Zira insanoğlu dünyaya gelir gelmez, kendini yaşadığı toplumun dini ve kültürüyle iç içe bulur. Bu çok önemli etkileşim, bireylerin değerlerini ve yargılarını belirler ki, bunlardan biri de çevreye olan bakış açılarıdır. Öte yandan, toplumların geçmişi incelendiğinde, kültür ve din parametreleri gözetilmeden yapılan toplumsal hedef ve programlar başarısızlıklarla sonuçlanmıştır[7]. Bundan dolayı, en son ve mükemmel din olan İslam’ın konuya ait yaklaşımına yer vermek faydalı olacaktır.
Son din İslamiyet, on dört asır öncesinden, adeta çevre adına yaşananları günümüzü görürcesine önemsemiş ve konuya büyük dikkat çekmiştir. İslam’ın temel anlayışına göre, Allah insanoğluna güzel, intizamlı ve temiz bir çevre teslim etmiştir. İnsan da bu emaneti korumakla yükümlüdür[8]. Gerek İslam dininin kitabı Kur’an-ı Kerim, gerekse de peygamberi Hz.Muhammed (s.a.v.) önemli mesajlar ve örnek modellerle konuyu aydınlatmışlardır. Kur’an da yer alan “Biz, her şeye, ona uygun bir ölçü verdik”[9] ifadesiyle, modern dünyanın “Ekolojik Denge” tanımına 1400 yıl önce değinirken, “Sakın dengeyi bozmayın”[10] uyarısıyla da konuya ciddi yaklaşım göstermiştir. İslam’da çevre bilincinin kazandırılması adına mesajlar, ahlak temelli prensiplere dayandırılarak; denge, ölçü, adalet, emanet, sorumluluk ve tasarruf ilkelerince işlenmiştir[11]. Çevre konusu Kuran’da bir bütün olarak değil, değişik bölümlerde ele alınmıştır[12]. Metaforik bir dilin kullanıldığı Kuran-ı Kerim’de, çevre-insan ilişkilerine yer verilen yaklaşık 500 ayet olduğu bilinmektedir[13].
Kur’an kâinatın nasıl ve niçin yaratıldığını, varlıklar hakkında çok çeşitli bilgiler verdiği gibi, insanın onunla nasıl bir münasebette olması gerektiğini de izah etmiştir. Kur’an, kendisini olduğu gibi insanı ve kâinatı da okunması gereken birer kitap olarak vasıflandırmış ve üçünün de dikkatle okunmasını tavsiye etmiştir. Konumuzla ilgili olarak ise her şeyin insanın hizmetine sunulduğunu belirtmiş ancak bunlara zarar verilip, kirletilip, tüketilmesini de yasaklamıştır[14].
Hz. Peygamberin tüm yaşamı boyunca çevreyle ve onun korunmasıyla ilgili sergilediği örnek tutum, davranış ve sözleri ise “Ekolojik Sünnet” olarak nitelendirilebilir[15]. Bunlardan bazıları şöyledir: Yüce Peygamber, kişinin elindeki ağacı kıyamet anında bile dikmesini çarpıcı bir üslupla öğütleyerek, günümüzde hakkında seferberlikler ilan edilen ağaç dikimini ön plana çıkarmıştır. Öte yandan, İslam’ın en temel ibadeti olan namaz için alınan abdestte, akan bir su kaynağının kullanılıyor olması halinde bile, suyun israf edilmemesini buyurmuştur[16]. Bununla birlikte hijyen ve içme suyu sağlığı konusuyla ilgili olarak; içme suyu kuyularına, kirletici kaynaklarının 35 metreden daha yakın olmamasını belirterek, adeta su kaynakları kontrolüyle ilgili mühendisçe bir yaklaşımda bulunmuştur[17].
İslami kaynaklarda da konuya duyarlı yaklaşılmış, çevre-insan ilişkisine ve korunması gereken dengeye yer verilmiştir. Bir diğer vurgu ise günümüz dünyasının önemli kavramlarından olan “sürdürülebilirlik” ekseni doğrultusunda yapılmıştır. Ayrıca çevre içerisinde yer alan tüm bitki ve hayvanların yaşam hakkına sahip olduğuna değinilmiş, insanın tabiat üzerindeki tasarrufunun heves ve boş isteklerine bırakılmadığı gözlenmiştir[18].
4-BEDİÜZZAMAN’IN MÜSBET HAYAT MODELİ ve EKOLOJİK YAKLAŞIMLARI
Din ve temsilcileri her konuda olduğu gibi çevre ve hassasiyeti konusunda da önemli rol modeller sergilemişlerdir. Bulunduğumuz çağın en büyük âlimlerinden olan Said Nursi’nin eserlerinde yer alan tespit ve düşüncelerine yer vermeden önce, genel anlamdaki müspet hayat tarzını ve metodolojisini ortaya koymak, Nursi’yi ve düşüncelerini anlamaya zemin hazırlayacaktır.
Çok etkili bir tebliğci, müceddit ve dava adamı olan Said Nursi, insanlığın kurtuluşu adına hayatı pahasına ve hayatı boyunca yaptıklarıyla çağımıza damga vurmuştur. Müellifi olduğu Risale-i Nur eserlerine bakıldığında araştırma ve tahkik metoduyla yol aldığı görülmektedir. Bununla birlikte özellikle ve ilk defa pozitif bilimlerin, dini değerlerle birlikte ele alındığı tespitine ulaşılmaktadır. “Bediüzzaman Modeli” de denilebilecek, formel olmayan bu eğitim şekli, formel eğitimin dini bilgilerdeki eksiğini de tamamlamaktadır. Bu iki yolun birbirinin zıttı değil, tamamlayıcısı olduğunu belirtmiş, birlikte olabileceklerini belirterek yeni bir paradigma geliştirmiştir. Bilim ve din değerlerini bir dürbünün iki merceği gibi kullanarak, birleşik bir objektiften kâinata bakmış ve sebeplere gerçek değerlerini vererek, evrene bütüncül bakışı sağlamayı başarmıştır[19].
Said Nursi, başta iman olmak üzere insanlığın kurtuluşu için ömrünü vermiş ve bundan tek bir an bile kendini sakınmamıştır. Üstelik bu gayretini sadece bulunduğu zaman için değil gelecek nesiller için de göstermiştir. Bediüzzaman, engin vizyonuyla birçok konuda olduğu gibi küreselleşme sürecini ve sebep olacaklarını da ilk fark edenlerden olmuştur. Bunun içinde eserlerinde, Müslümanların nasıl yaşamaları konusunda fikirlerini ortaya koymuş, önemli tavsiye olarak da hakkaniyet, adalet ve dayanışmadan oluşan etik formülünü iletmiştir. Yaptığı karşılaştırmayla seküler felsefenin, Kur’an’ın bildirdiği değerler seviyesine getiremediğini ispatlarıyla gözler önüne sermiştir. Bu ispat yolundaki en büyük kanıtı olarak ise materyalist akımın sadece çalışarak ve çarpışarak kemale ulaşılabileceği hatası olarak göstermiştir[20].
Bediüzzaman Risale-i Nur eserlerinde, dinin mutlak önemini, Yaratıcının tek ve kusursuz sanat sahibi olduğunu esmanın tefsiriyle izah yoluna gitmiştir. O, insanları doğruya davet etmiş, onların tahrip ve yok eden yönlerinden arınmalarını sağlamıştır. Manevi yara ve hastalıkların uzman hekimi olarak da huzur reçetesini, “evsaf-ı celal ve cemale, nihayetsiz kudret ve hikmete malik” bir Allah olduğu inancına yönlendirerek yazmıştır[21].
Bediüzzaman, yaşadığı yıllarda, günümüzde yaşanan çoğu problemleri önceden tespit etmiş çözümler üreterek, reçeteler sunmuştur. Geleceğe dair üstün vizyonel öngörüsüyle, bugünü ve yarını değerlendiren fikirlerini, insanlığın kurtuluşu adına herkesle paylaşmıştır[22].
Bediüzzaman Said Nursi Risalelerinde, yaratılan her varlığı ve özellikle tabiatı, bünyesinde barındırdığı intizam, uyum, mükemmellik ve akla uygunluk gibi yönleriyle “sanat” olarak görmüş ve öyle yansıtmıştır. Bununla birlikte tabiatı, insanın arayışlarına yol gösterecek bir harita gibi kullanmış ve akılları Allah’a yönlendirmiştir. Eserlerindeki fikir, coşku ve manevi derinlik ise bu haritanın koordinat bilgilerini teşkil etmiştir. Kılıç, bu durumu akıcı üslubuyla şöyle ifade etmiştir: “Böylece tabiat, o varoluşsal somutluğu içinde bir simge ve misale dönüşürken, onu bu anlam boyutunda okuyan gözlerin; anlayan dimağların; ona dokunan ellerin ve onu çiğneyen ayakların sahibi insan da, tabiat karşısında kendisini, özgün bir şahsiyetin karşısında olarak algılamış; ona saygıyla eğilmiş, bu Maveraî derinliklerden gelen ve hep oralara doğru atıflarda bulunan bu mesajı ta'zimle kabul etmiş; böylece, bir yandan kendi insanî benlik bilincini kökleştirmiş, diğer yandan da, onu "kendisinin ötesine" taşımış; analitik aklın gözleriyle tarayarak, ama sezgisel aklın kanatlarında da Büyük Gerçeklik ufkuna yükseltmiştir”[23].
Yüce kitabımız, insanoğlunun manevi dünyasına olduğu kadar maddi dünyasına da derin ve hayati boyutlar katmıştır. Maddi dünyasına değer ve anlam kattığı boyutlardan biri de “çevre” olmuştur. Kur’an-ı Kerimin çağdaş tefsiriyle, maddi ve manevi yaşam değerlerimizin kodlarını deşifre eden Said Nursi, gerek Risale-i Nur eserleriyle gerekse de yaşam tarzıyla öncülük etmiştir. Bu bölümde Bediüzzaman’ın konuyla ilgili düşünce, tespit ve yaşamından kesitlerden yansıyan uygulamalarından bahsedilerek, çevre anlayışının temel niteliklerine ışık tutulacaktır.
4.1Yaratıcıya Giden Yol: Çevre
Bir sanatkârın, sanatıyla kendini bildirmek ve tanıttırmak istemesi gibi Yaratıcımız da kitabında, kendisini bilmelerini ve kulluk etmelerini belirtmektedir. Yaradılış gayesini oluşturan bu hususları yerine getirmek için de çeşitli yollar olduğunu ifade etmiştir. Kur’an-ı Kerim, bu yollardan en açık olanını insanın kendi varlığı da dâhil kâinattaki tüm varlıklara bakmak olarak vurgulamıştır. Bediüzzaman’da en yakın çevreden başlayarak kâinatı ve içinde bulunanları, mükemmel derecedeki intizam özellikleriyle anlatmıştır. Bu yöntemi aynı zamanda Allah’ın varlığını ispat etmede kullanmıştır. Zira Said Nursi’ye göre Rabbimizi bize tarif eden üç büyük tanıtıcı vardır. Bunlardan biri de Kitab-ı Kâinattır[24]. Dolayısıyla kâinatı ve iç içe yaşadığımız çevreyi tahrip edip, yok etmek, Allah’ı bizlere bildiren en büyük külli bir muarrifi ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir. Aynı zamanda bu duruma sebebiyet vermek, belirtilen yolla Allah’a ulaşacak diğer insanlara da engel olduğu için tüm insanlığa haksızlık anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda Bediüzzaman da; “Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar ve hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde eder…”[25] ayetinin tefsiriyle ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: “Kur’an-ı Hakim tasdik ediyor ki, arştan ferşe, yıldızlardan sineklere, meleklerden semeklere, seyyarattan zerrelere kadar her şey Cenab-ı Hakka secde ve ibadet ve hamd ve tesbih eder”[26].
4.2Eko-Denge
Günümüz çevre sorunları tartışılırken, “ekolojik denge” kavramı üzerinde özellikle durulmakta ve bu konuya özellikle yoğunlaşılmaktadır. Oysa, Kur’an-ı Kerim’de yıllar öncesinden bu konuya değinilmekte, “Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.”[27] ayetinde olduğu gibi çeşitli bölümlerde tekrar tekrar yer bulmaktadır. Yaratılan her varlığın bir nizam, intizam, adalet, ölçü ve denge içerisinde olduğu belirtilmiştir. Bu dengenin korunmasındaki başlıca görev ise insana aittir. Ancak maalesef bu görev, gereğiyle yerine getirilemeyerek dengeler bozulmuş ve çevre sorunları bugünkü boyutlarına ulaşmıştır. Bu dengesizlik için çeşitli sebepler ortaya konmuş ancak insanla Allah arasındaki senkron eksikliği pek fark edilememiştir.
Said Nursi’de eserlerinde kâinatta mükemmel bir dengeden bahsetmiş, bu dengenin bozulmasıyla yaşanacaklara; adeta bir biyolog, kimyager, ziraatçi ve genelde de bir ekolog gibi tespitlerde bulunmuştur. Dünyanın sonunu getirecek kirlilik problemini, üç temel unsur olan su, hava ve toprak üzerinden ele almıştır. Bir Vahdet eseri olarak devam eden dengelerin bozulmasıyla denizlerde karmakarışık şeyler olacağını, kokuşma ve çürümeler olacağını; havanın zehirli gazlarla kirlenip, toksik hale dönüşeceğini; zeminin ise bir çöplüğe, bir bataklığa döneceğini ifade etmiştir. Belirtilen cümlelerle konunun özetle açıklanmaya çalışıldığı, Bediüzzaman’ın Risale-i Nur eserlerindeki ilgili kesiti ise şöyledir:
“…İsm-i Azamın altı nurundan bir nuru olan Adl isminin bir cilvesi…”
“…maksatsız, serseri tesadüf ve mizansız, kör kuvvete ve şuursuz, zulmetli tabiata havale edilseydi, o muvazene-i eşya ve muvazene-i kâinat öyle bozulacaktı ki, bir senede, belki bir günde hercümerç olurdu. Yani, deniz karmakarışık şeylerle dolacaktı, taaffün edecekti. Hava gazât-ı muzırra ile zehirlenecekti. Zemin ise bir mezbele, bir mezbaha, bir bataklığa dönecekti. Dünya boğulacaktı”[28].
4.3İnsanlığın Sonunu Getirecek Tehlike: İsraf
Günümüzde yaşanan büyük çevre problemlerinin ana etmenlerinden biri de israftır. Rahat ve konforun insanoğlunun hırsıyla buluşmasının en önemli yan etkilerinden biri olan israf, tüm kaynakların aşırı ve hızlı bir şekilde tüketilmesine neden olmaktadır. Oysa yaşamın devamı ve ekolojik dengelerin sürdürülebilirliği, tüketimin orantılı yani israf edilmeden yapılmasına bağlıdır. Kur’an-ı Kerimin en bilindik ayetlerinden “Yiyiniz, içiniz; fakat israf etmeyiniz.”[29] ayeti, bilindiği oranda tatbik edilmemektedir.
Bediüzzaman da, gerek eserlerindeki mesajlarla gerekse de yaşantısıyla bu konuya önemle değinmiş ve rol model olmuştur. Bunun en önemli göstergelerinden biri olarak da, “İktisat Risalesi” adında başlı başına bir eser yazmış ve konuyu detaylarıyla ele almıştır. Oldukça geniş yer verilen konuyla ilgili, Nursi’nin şu kısa cümlesiyle iktifa edilecektir: "Halik-ı rahim, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır. İktisat ise, nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır..."[30].
4.4Yaşanabilir Gezegen İçin Temiz Çevre
Çevre kirliliği, çevrenin canlı öğelerinin hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen, cansız öğelerin üzerinde ise yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayıdır. Temel aktörü insan olan bu durum her geçen gün artmakta, en başta da müsebbibi olan insanoğlunu fazlasıyla tehdit etmektedir.
Bu bağlamda, Kur’an-ı Kerimde yer alan Allah’ın en güzel isimlerinden birinin “Kuddûs” olduğunu belirtmek, Kur’an ve Yaratan açısından açıklamaya ışık tutacaktır. Kuddûs; kusursuz, mukaddes, eksiksiz ve temiz anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Allah, Kuddûs ism-i sıfatı gereği tebliğde bulunarak, insanı bu konunun sonuçlarından sakındırmak adına gerekli uyarılarda bulunmuştur. Said Nursi de, günümüz insanı için en etkili iletişim metodlarıyla telif ettiği eserlerinde, çevre kirliliği konusunu Allah’ın Kuddûs ismiyle açıklama yoluna gitmiştir. Buna göre; yeryüzünü bir fabrikaya ve bir misafirhaneye benzeterek, temiz oluşuna dikkat çekmiştir. Yağmurun, sineklerin, kurtların, karıncaların, böceklerin, insan kanındaki alyuvar ve akyuvarların ve daha birçok varlığın Kuddûs isminin cilvesine mazhariyetle çok büyük ve benzersiz vazifeler ifa ettiklerini belirtmiştir. Bu varlıkların, insan da dahil olmak üzere başka hiçbir canlı tarafından bu boyutta ve etkiyle elde edilemeyecek temizlik görevlerini yerine getirdiklerini aktarmıştır. Zira, dünyada binler milletlerin cenazeleri ve bitki taifelerinin enkazları, denizlerin akilüllahm tanzifatçıları (et yiyen temizlikçileri) ve karaların kartalları, böcekleri, karıncaları gibi cenaze toplayan sıhhiye memurları tarafından zamanında temizlenmeseydi dünyanın yaşanır halde olamayacağına dikkat çekmiştir. Önemine bağlı oldukça geniş açıklanan konuya dair Nursi, “Evet, kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî umumi tanzif elbette ism-i Kuddûsün cilvesi ve muktezasıdır."[31] ifadesiyle nokta koymaktadır.
4.5Kur’an-ı Kerim, Kâinat ve Çevre Bağlantısı
Said Nursi’nin tabiat konusunu ele alırken ifade ettiği “mana-yı harfi ve mana-yı ismi” kavramları, çevreci yaklaşımın farklı bir açısını geliştirmektedir. Bu kavramlar, Kur’an-ı Kerim’in kâinattan asıl bahsediş gayesinin, Yaratıcısı olan Allah adına olduğunu anlatmaktadır. Çevreci analizle bakıldığında ise kâinattaki nizam ve mizanın, Allah’ın varlığıyla ilişkilendirilerek vurgulandığı gözlemlenmektedir. Bediüzzaman’ın konuyla ilgili "Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksad: Mana-yı harfî, mana-yı ismî, niyet, nazardır.”[32] ifadeleri ise nasıl mühim bir mesele olduğunu anlatmaya yeterlidir.
4.6Çevreci Nursi (Fahri Ekolog)
Said Nursi’nin çevreci fikirlerinin ortaya konulmasını yansıtacak bir diğer boyutta şahsında toplanmaktadır. Küçüklüğünden itibaren çevresiyle sürekli ilgilenmesi, merakı, tabiat sevgisi ve konularında özellikle tabiat varlıklarından bahsedişi bu durumun bir göstergesidir[33]. Dağları, yaylaları, nehirleri, pınarları, ovaları ve tüm bunların içinde yaşayan hayvanları hayret ve merakla incelerken, aynı zamanda bunlara karşı büyük bir sevgi ve şefkat beslediği görülmektedir. İçinde yaşadığı ve yetiştiği yapısal durum incelendiğinde, Doğu Anadolu'da hâkim olan tasavvufî bir derinliğin onda ağırlıklı olduğu gözlenmektedir[34]. Küçüklüğünden itibaren yaşattığı çevreci yönünü yansıtan bazı örnekler ise şöyledir;
Bediüzzaman, eşeğin çalışkanlığından dolayı adının “işlek” olarak değiştirilmesini söylemiş, benzer şekilde karıncayı da "Cumhuriyetçi” olarak tanımlamıştır. Böcek öldürenleri görünce engel olmuş, avcılara da hayvanların yavrulama döneminde olduklarını ikaz ederek karşı çıkmıştır. Kaldığı hapishanede sineklerin ilaçlanarak öldürülmesine üzülmüş[35], öte yandan sineklerin neden bu kadar çok oluşlarına, “sıhhiye neferi, tanzifat memuru” yakıştırmasıyla açıklık getirmiştir. Hayatı boyunca yediklerini, az olmasına aldırış bile etmeden yanına gelen karınca, fare, kedi, kuş gibi hayvanlara vermiştir.
Bediüzzaman’ın, ekolojik zincirin önemli halkalarından olan hayvanlara verdiği önem, bitkiler alemi içinde söz konusu olmuştur. Özellikle ağaç ve yeşilin önemini sergileyen tespitlerden; Said Nursi’nin ağaç ve ormanla iç içe yaşamış olması, onların boş yere yaratılmadığını belirtmesi, Allah’ı zikreden canlılar oluşlarını vurgulaması ve bundan dolayı kesinlikle tahrip edilmemelerine dikkat çekmesi sayılabilir.
4.7Çevre Eğitimi
Said Nursi’nin davası adına gerçekleştirdikleri, sonuçları açısından bakıldığında büyük, yaygın ve kitlesel bir başarı oluşturmuştur. Bu başarıda insanların eğitilmesine olan inancı ve bu inanca bağlı sahip olduğu eğitim modelinin payı oldukça yüksektir. Bu uğurda müellifi olduğu altı bin sayfalık külliyat, en büyük argümanı olmuştur[36].
Bediüzzaman, her yerde ve ortamda alınabilecek ibretler ve dersler olduğunu, bunun yaşayan bir süreç olduğunu önemle belirtmiştir. Bununla birlikte özellikle günümüzde şirin gösterilen şerrin aslında insan yaratılışına ters ve yanlış olduğunu kanıtlamıştır. Bu yaklaşımı, insanın kendini şerden alıkoymasını sağlamıştır. Günümüz çevre sorunlarının da benzer durumdan kaynaklandığından hareketle, Nursi’nin eğitime ve hatta “çevre eğitimine” öneriler getirdiğini söylemek mümkün olacaktır. Eğitimin önemini, bunun erken çocukluk yaşlarından dahi başladığını, bu çağlarda başlayan eğitimin kalıcı olduğunu ve ailenin çok büyük etkisinin olduğunu önemle vurgulamıştır. Konuyla ilgili eserlerindeki şu kısa bölümlere yer vermek, izah için yeterli olacaktır:
“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş”[37].
“Risale-i Nurun fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır. Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imani alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir”[38].
4.8Sosyal Çevre
Sosyal bir varlık olan insanoğlu, doğası gereği topluluk halinde yaşamakta ve davranışlarını mutlaka bir çevrede ortaya koymaktadır. Bu süreçte yakın çevresine uyabilme özelliği gösterebildiği gibi, kendi de etkileşim ve değişime uğrayabilmektedir. Daha da ötesi kendisi bir çevre oluşturabildiği gibi, davranışlarını ortaya koyduğu bir çevre de seçebilmektedir. Eğitimciler, eğitimin seçilmiş düzenli bir çevre içerisinde gerçekleşebildiği görüşündedirler[39].
Bediüzzaman, Sözler isimli eserinin 20. Sözünde, Allah’ın peygamberleri sadece insanların manevi terakkiyatları için göndermediğini, maddi olarak da birer imam ve önder olarak görevlendirildiklerini söyler. Bu konuda da maddi gelişmelerle ilgili olarak pek çok örnekler verir. Öte yandan âlimlerin peygamber varisleri olduklarını ifade eden hadis-i şerife de yer verir. Dolayısıyla bir peygamber varisi olarak Bediüzzaman peygamberlerin insanlara öğrettikleri kâinatı tanıma-okuma-öğrenme-kullanma-koruma gibi vazifelerinin de bu asırdaki bir temsilcisi ve varisi olmuştur. Metin içerisinde bir nebze sayılmaya çalışılan örnekler hayata geçirildikçe, dünyanın daha yaşanabilir olacağı ve çevre problemleri gibi daha pek çok teknik ve sosyal sorunun da ortadan kalkacağı muhakkaktır.
5-SONUÇLAR ve ÖNERİLER
Günümüz toplumları çevre kaynaklı çok ve çeşitli problemler yaşamaktadır. Dünyada tasarruf yetkisi verilen insanın sürekli zevki peşinde koşup, mutluluğu tüketimde araması ise hem insanı yalnız ve sağlıksız (Kaliforniya Sendromu)[40] kılmakta hem de çevre açısından problemlerin oluşmasına neden olmaktadır[41]. Bununla birlikte çevre sorunlarına sadece maddi boyutuyla yapılan ekolojik yaklaşımlar, istenen sonuçlar için yeterli gelmemektedir.
Söz konusu sorunlardan kurtulmanın temel esası; insanın aşırılığa kaçmadan, israf ve cimrilikten uzak durarak, kendisinden beklenen şekilde yaşamasına bağlıdır. Eşref-i mahlukat olan insan, kainata müspet inanç penceresinden bakıp, çevresiyle ilişkisini büyük bir hassasiyetle ve dengeyle korumalıdır. Üstelik bu durumu sadece lokal değil, küresel boyutta geçekleştirmelidir. Bediüzzaman’ın toplumların imanını kurtarmak için uyguladığı reçetedeki bilim ve inanç bileşiminde olduğu gibi; ekolojik çözümler de mutlaka müspet ahlak anlayışıyla harmanlanmalıdır. Aksi halde insan, “Başınıza gelen her musibet, sizin kendi ellerinizin yaptıkları işler yüzündendir”[42] ayetindeki salt gerçekle karşı karşıya kalacaktır
Özetle, yaşanan diğer problemlerde de olduğu gibi çevre konusunda da, “yaradılış amacına uygun hayat modelinin”, müsbet çözüm formülü olduğu bilinmelidir. Bu formülün açılımı olarak da insan, Risale-i Nur Külliyatını anlayarak okumalı, varlık alemini her yönüyle tanımalı ve diğer tüm konularda olduğu gibi çevre adına da üzerine düşeni yapmalıdır. Risalelerin müellifi olan Said Nursi’ye bakıldığında ise gerek eserlerinde gerekse de çığır açan yaşantısında örnek bir iktisatçı ve “fahri ekolog” denilebilecek düzeyde çevreci olduğu görülmektedir.
KAYNAKLAR
1 GUATTARI, F., 1990. Üç Ekoloji, Çevirmen: Ali Akay, Hil yayın
2 ELIADE, M., 1992. Le Sacre et le Profene (Kutsal ve Dindışı), Gece yayınları
3 NASR, S.H., 1982. İnsan ve Tabiat, çeviren: Nabi Avcı, Yeryüzü yayınları, İstanbul
4 http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Enstitu&SubSection= KongreIV &Subject=BesinciMasa (04.06.2016)
5 KOCATAŞ, A., 2012. Ekoloji Çevre Biyolojisi, Dora Basım-Yayın, 12.Baskı, Bursa, s.1-3
6 AKDUR, R., 2005. Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Koruma Politikaları “Türkiye’nin Avrupa Birliğine Uyumu”, Ankara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırma ve Uygulama Merkezi Araştırma Dizisi:23, Ankara
7 ÖZDEMİR, İ., 1997. Çevre ve Din, Çevre Bakanlığı yayınları, s.73-79, Ankara
8 YÜKSEL, M., 2009. Hz.Peygamber’de Çevre Duyarlılığı, Din ve Hayat, TDV İstanbul müftülüğü dergisi, Sayı.4, sayfa.28-30, Ankara
9 Er-Rad, 13/8
10 Er-Rahman, 55/8
11 AKTAŞ, H., 2014. İslam’da Çevre Bilinci ve Eğitimi, Turkish Studies, International Periodical For the Language, Literature and History of Turkish or Turkic, Vol. 9/8, summer, p. 153-170, Ankara
12 CANAN, İ., 1995. Islam’da Çevre Çok Buudludur, Yeni Türkiye, sayı:5, sayfa:27, Ankara
13 KHALID, F., O’BRIEN, J., 1997. İslam ve Ekoloji, İGDAŞ yayınları, İstanbul
14 YILDIRIM, Z., 2012. Kur’an ve Çevre Sorunları, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı.38, Erzurum
15 BAYRAKDAR, M., 1992. İslam ve Ekoloji, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.10, Ankara
16 CANAN, İ., 1991. Kütüb-ü Sitte, Akçağ yayınları, c.10, s.436, Ankara
17 ARMAĞAN, S., 2005. İslam ve Çevre, Gündönümü Yayınları, s.26, İstanbul
18 YILMAZ, E., 2010. Hint Kültüründe ve Tek Tanrılı Dinlerde Çevre Toplum İlişkisi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt.12
19 TARHAN, N., 2012. Akıldan Kalbe Yolculuk Bediüzzaman Modeli, Nesil Yayınları, İstanbul
20 MICHEL, T., 2005. “Küreselleşmenin Erken Teşhisi ve Çözüm Arayışı”, Tespitler Işığında Bediüzzaman ve Risale-i Nur, Editör: Seyit N. Erkal, Şahdamar yayınları, İstanbul
21 İBRAHİM, H.A., 2005. “Küreselleşmenin Kölesi Değil Efendisi Olmak”, Tespitler Işığında Bediüzzaman ve Risale-i Nur, Editör: Seyit N. Erkal, Şahdamar yayınları, İstanbul
22 ABDUNNEBİ, M., 2005. “Günümüz Problemlerine Erken Teşhis ve Çözüm Teklifi”, Tespitler Işığında Bediüzzaman ve Risale-i Nur, Editör: Seyit N. Erkal, Şahdamar yayınları, İstanbul
23 KILIÇ, S., 1998. Derin Ekoloji Bağlamında Risalelerin Mesajı, 4.Uluslararası Bediüzzaman Said Nursi Sempozyumu, İstanbul
24 NURSİ, S., 2006. Sözler, On Dokuzuncu Söz, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
25 Hac, 22/18
26 NURSİ, S., 2006. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
27 Kamer, 54/49
28 NURSİ, S., 2006. Lem’alar, Otuzuncu Lem’a, ikinci nükte, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
29 A’raf, 7/31
30 NURSİ, S., 2006. Lem’alar,On Dokuzuncu Lem’a, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
31 NURSİ, S., 2006. Lem’alar, Otuzuncu Lem’a, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
32 NURSİ, S.,2006. Mesnevi-i Nuriye, Katre – Mukaddeme, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
33 ŞAHİNER, N., 2013. Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, Nesil Yayınları, İstanbul
34 MARDİN, Ş., 2015. Bediüzzaman Said Nursi Olayı, İletişim yayıncılık, 18.baskı, İstanbul
35 NURSİ, S., 1998. Latif Nükteler, Sözler yayınevi, İstanbul
36 TARHAN, N., 2012. Çağın Vicdanı Bediüzzaman, Nesil yayınları, İstanbul
37 NURSİ, S.,2006.Lem’alar, Yirmi dördüncü Lem’a, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
38 NURSİ, S.,2006.Emirdağ Lahikası, Risale-i Nur Külliyatı, Söz Basım Yayın, İstanbul
39 FİDAN, N., 1986. Okulda Öğrenme ve Öğretme, Pegem Akademi yayıncılık, Ankara
40 TARHAN, N., 2007. Kendinizle Barışık Olmak, s.14, İstanbul
41 YILDIRIM, Z., 2012. Kur’an ve Çevre Sorunları, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı.38, Erzurum
42 Şura / 30