Gelinlikle Süslenen Kitaplar
Eserlerin yazılması, okunması, çoğaltılması, dağıtılması binbir güçlükle, akla gelebilecek her türlü takip ve baskı yöntemlerine rağmen yürütülen bir işti. Fakat yapılan işte en küçük bir telaş eseri görünmüyordu. Sanki Risaleleri yazarak çoğaltanlar, bu işi yüklüklerde, bodrumlarda, her an yakalanma tehlikesi altında değil de, en konforlu mekânlarda ve her türlü imkân önlerine serilmiş halde yapıyor gibiydiler. Kendilerini öylesine bu işe vermiş, öylesine özenerek yazıyorlardı ve yazdıklarını süslüyorlardı. Hanımların ihtimamı ise bir başkaydı. İşte, Ulviye Annenin elinden geçen bir risale: Gençlik çeyizinin en değerli kumaşlarıyla ciltlenmiş, gül kokularıyla sarılıp sarmalanmış… Üstadın mektuplarına geçmiş. Meleklerin çektiği resimlere girmiş. Gelecek nesillere, annelerinden dünya dolusu servete mukabil bir miras olarak kalmış.
"Hem lâtif, hem güzel, zarif bir hâdiseyi söyleyeceğim. Bu memlekette Risale-i Nur'a, erkeklerden ziyade fedakârâne yapışan ihtiyar hanımlar ve ihtiyare hükmünde mâsume genç hanımlar, eski zaman sırmalı ve yaldızlı gelinlik cihazatının içinde kıymettar parçaları Risale-i Nur'un eczalarının ciltleri üstüne çekip, bütün risaleler altın yaldızıyla ciltlenmiş gibi bir tarza girdi. Risale-i Nur'un mânen güzelliğine ve Hüsrev ve Tahirî ve Alilerin ve Hasan Âtıf ve Âsım gibi kardeşlerimizin yaldızlı yazılarının cemaline, cildi üstünde de şirin bir güzellik daha ilâve ettiler. Hafız Ali'nin mektubunda yazdığı Ümmühan ve Şâhide değerinde, burada Risale-i Nur'a bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz, var. Mesela: Âsiye, Sâniye, Ulviye, Lütfiye, Aliye gibi Risale-i Nur'un şakirtleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selâm ve dua ediyorlar."Kastamonu Lahikası
Barla Yılları Kataloğu